Prof. Dr. Alpaslan CEYLAN
Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi Rektörü
Repressiya baskı, zulüm, kıyım, katliam, terör gibi farklı anlamlarının yanı sıra Sovyetler Birliği’nde 1937-1938 yıllarını kapsayan özel bir uygulamayı ifade eden bir kavramdır; ancak kavramı sadece Sovyetlerde 1937-1938 yıllarında yapılan baskı, zulüm ve kıyımlarla sınırlandırmak, yaşanan acıları sadece iki yıla indirgemek doğru bir yaklaşım değildir ve yanlıştır. Sovyet coğrafyasında “büyük repressiya”, Stalin döneminde ve 1937-1938 yıllarında yaşanmıştır. Her ne kadar repressiya kavramı, Stalin idaresinde belirtilen yıllardaki anlayış ve katliamlar için kullanılıyorsa da aslında Sovyetler Birliği’nde repressiya değişik alanlarda ve değişik zamanlarda birçok kez tekrarlanan bir uygulamadır ve 1937-1938 yıllarında uygulanan siyasi repressiyadan ibaret değildir.
Sovyetler Birliği’nin kurulduğu yıllardan itibaren uygulanan baskı ve kıyımlar, Sovyetlerin işgal ettiği tüm Türkistan coğrafyasında görülmektedir. Repressiya kavramı, yayılmacı, sömürgeci, emperyalist düşüncenin ürünüdür. Çarlık döneminden Sovyet ideolojisinin egemen olduğu döneme sirayet eden bir emperyalist düşünce, aslında Sovyet döneminde sistematik bir katliama dönüşmüştür denilebilir. Repressiya kavramının arka planının ve bu kavramla ifade edilen uygulamaların anlaşılması, aynı zamanda millî değerlere, millî kültüre, millî tarihe, sanata, dile, edebiyata, dinî inanca ve bilimsel faaliyetlere yapılan ağır baskılarda da görülür. Çünkü bu alanlarda tefekkür edip millî hassasiyet ve millî düşüncelere sahip olan, bu konularla ilgili eserler üreten birçok aydın baskı altına alınmış, haksız itham ve iftiralara maruz kalmış, göstermelik mahkemelerde yargılanmış, sürgünlere gönderilmiş, kurşuna dizilerek katledilmiştir.
Kırgızistan, Repressiyaların en acı şekilde yaşandığı yerlerdendir. Kırgızların tarihinde de büyük zaferlerin, kahramanlıkların, destanların yanı sıra Kırgız halkının sınandığı, geri dönüşü olmayan büyük kayıpların olduğu, hatta bir millet olarak yok olmak tehlikesiyle karşı karşıya kaldıkları zor zamanlar da yaşanmıştır. 1916 Ürkün olaylarında yaşananlar, Sovyetler birliği dönemindeki siyasi zulümler, sürgünler, kitlesel baskılar ve nihayet 138 aydının kurşunlanarak şehit edildiği 1938 katliamı Kırgız tarihinde silinmez iz bırakan derin dram ve trajedi dolu olaylardandır.
Repressiya demek, başta Türkoloji olmak üzere bilim alanlarında, millî fikirlerle, özgürlük, bağımsızlık, egemenlik gibi kavramları öncelikli hale getirerek, Türklük şuuruna bağlı kalarak eserler üreten Türkistan coğrafyasındaki aydınların ilim, irfan ve ülkülerinin bedelini canlarıyla, kanlarıyla ödediği son derece ağır bir dönem demektir.
Unutulmamalıdır ki Ceditçi aydınların katledilmesi, Basmacıların ortadan kaldırılması, Alaş aydınlarına uygulanan baskı ve sindirme politikaları repressiyadan önce başlamıştır. “Büyük Repressiya” olarak anılan 1937-1938 döneminin karanlığı ve katliamları işte bu arka plan anlaşıldığında aydınlığa kavuşacaktır.
Çarlık Rus emperyalizminin Sovyet ideolojisiyle devam ettiği bu karanlık süreç, bütün Türkistan coğrafyasında aydınların kıyımına kadar süren olaylar zincirinin Kırgızistan’daki en önemli isimlerden birini karşımıza çıkarmaktadır: Kasım Tınıstan Uulu.
Kırgızların mühim aydınlarından olan, Türkoloji sahasındaki eserleriyle bütün Türk dünyasında ismini duyurmuş olan, Kırgız dilinin alfabesini oluşturulması ile ilgili çalışmalarıyla ve bu alandaki bilgi ve tecrübesi ile teorilerin ve uygulamaların da başını çekmiş ünlü dil bilimci, eğitimci, şair ve gazeteci kimliğiyle eserler üretmiş olan Kasım Tınıstan Uulu yahut Kasım Tınıstanov, 1901 yılında dünyaya geldiğinde Çarlık Rusya günümüzdeki Kırgızistan topraklarını işgal etmişti. O dönemin şartlarında, ailesinin de teşvikiyle önce eski yazıyı öğrenmiş, sonrasında gittiği farklı mekteplerde aldığı eğitimlerle anadili dışında Kazakçaya ve Özbekçeye de hâkim olmuş, yabancı dil olarak da Rusçayı da öğrenmiştir. 1924 yılında Kazak-Kırgız Halk Eğitim Enstitüsünü bitirmiştir.
Kasım Tınıstan Uulu’nun aydın ve bilim adamı kişiliğinin oluşmasında, bu eğitim süreci göze çarpmaktadır. Arap alfabesiyle yazılan Kırgızca’nın, Latin alfabesine ve sonrasında Kiril alfabesine geçiş sürecinde çalışmalarıyla doğrudan katkıda bulunmuştur. Bu çok yönlü çalışmalarıyla hem genel olarak Türkoloji camiasında adını duyurmuştur hem de özelde Kırgızca’nın yerel bir konuşma lehçesi olmasının dışına çıkarak, edebî bir dil haline gelebilmesi adına büyük adımlar atmıştır.
Kasım Tınıstan Uulu, henüz çocukken, Çarlık Rusya döneminin baskıları sebebiyle yaşanan Ürkün felaketinin şahitlerinden biri olmuştur ki başka bir açıdan onun fikirlerinin oluşmasında bu acı hadisenin etkilerinin olmadığını düşünmek imkansızdır. 1916’da yaşanan bu acı hadiselerin ardından, 1917 Sovyet devrimi ile Çarlığın çöküşü ve Sovyetlerin Çarlık döneminin mirasını komünizm ideolojisiyle devam ettiren politikaları da onun yetişme dönemine denk gelmiştir. Aynı zamanda yetiştiği dönemler, aldığı eğitim ve etkilendiği isimlere bakıldığında, başka bir repressiya kurbanı olan ünlü Kazak şair ve fikir adamı olan Mağcan Cumabay olmak üzere, Alaşçı olarak bilinen aydınların fikirlerinden etkilendiği şiirlerinde ve yazılarında da görmek mümkündür. Bununla birlikte Kasım Tınıstan Uulu, Türkistan coğrafyasındaki o dönemdeki aydınların tartışmalarını ve çözüm yollarını takip etmiş, değerlendirmeye çalışmış, elbette etkilenmiş ve sonrasında birçok aydın gibi o da yeni Sovyet döneminin politik sistemine dahil olarak bu ideallerin savunulabileceğini hatta hayata geçirilebileceğini de düşünmüştür. Nitekim 1927 yılında Sovyetlere bağlı Kırgız Özerk bölgesinin Sovyetler Birliğinin Sosyalist Cumhuriyeti olması ile yeni kurulan devletin Millî Eğitim Bakanlığı görevine gelmesi, bu yaklaşımın bir sonucudur. 1930’a kadar bu görevini sürdürmüştür. Ancak herkesin de malumu olduğu üzere o dönemin aydınlarının yeni dönemi bir fırsat olarak görmesi ve hatta yeni kurulan Sovyet cumhuriyetlerinde önemli görevlere almaları dahi Sovyet ideolojisinin baskıcı takibinden ya da karalama kampanyalarından nasibini almıştır. Kasım Tınıstan Uulu da 1930’da sağlık sorunları sebebiyle görevinden ayrıldığını söylese de gerçek sebep, Sovyet ideolojisinden ve siyasetinden uzaklaştırılmasıdır. Bakanlık görevinin ardından, bir eğitimci ve akademisyen olarak hizmetine devam eden Kasım Tınıstan Uulu, Millî İlim Araştırmaları Enstitüsünde ve Kırgız Pedagoji Enstitüsünde görevlerde bulunmuş, dil bilimi alanındaki çalışmalarla doçentliğini ve profesörlüğünü almış, idarî görevlerde de bulunmuştur. Bu süreçte Manas destanı başta olmak üzere halk edebiyatı sahasında yaptığı çalışmalarına da devam etmiştir. Çok yönlü ve birçok açıdan Kırgız kültürü özelinde Türkoloji alanına hizmet olarak yaptığı bu çalışmalarını tutuklandığı 1937 yılına kadar sürdürmüştür.
Kasım Tınıstan Uulu’nun tutuklandığı dönemde Sovyet ideolojisi tüm işgal ettiği Türkistan coğrafyasında, aydınları hemen hemen aynı ithamlarla tutuklamış, hakaretler etmiş, işkencelerden geçirmiş, adaletten uzak ve ölüm kararı kesinleşmiş bir şekilde aydınları yargılamıştır. Aslında bu yargılamalar elbette bir tiyatrodan ibarettir ve aydınların halk nezdindeki saygınlığını yok etmek içindir. Nitekim o dönemlerde ölüm cezasına çarptırılıp kurşuna dizilen aydınlara yönelik suçlamalara bakıldığında; doğrudan doğruya milliyetçilik yaptıkları, halk düşmanı oldukları, burjuvaya hizmet ettikleri, yazı, şiir yahut fikirleriyle Sovyet devrimine ve rejimine karşı propaganda yaptıkları söylenmiş ve bu şekilde suçlanmışlardır. Bu aydınlar arasında, Sovyetler Birliği içinde Cumhuriyet olarak varlığını sürdürebileceğine inanan, Sovyetler Birliği’ni bu anlamda bir fırsat olarak görenler bulunmaktadır ki bu dikkat çekicidir. Yani Sovyetler Birliği’ne, komünizm ideolojisine destek vermiş olmak da cezalandırılmaya ve öldürülmeye engel değildir. Kasım Tınıstan Uulu, yaşadığı kısa ömürde, işte bu belirtmiş olduğumuz süreçlerin ve sonuçların tamamına şahit olmuş, sonucunda da ölüme mahkûm edilmiştir. Kasım Tınıstan Uulu’nun tutuklanmasının ardından artık yürüyemeyecek hale gelene kadar işkence edildiği, kendisine yönelik suçlamaları kabul ettirmek için zorla çeşitli imzalar attırıldığı da bilinmektedir. Bugün Kasım Tınıstan Uulu’nun mezarının, Ata-Beyit’te diğer repressiya kurbanlarıyla birlikte gömüldükleri toplu mezarda olduğu bilinmektedir.
Kasım Tınıstan Uulu günümüzde Sovyet ideolojisinin katlettiği aydınlardan ve repressiya kurbanlarından biri olarak anılmaktadır. Ancak bununla birlikte onun asıl büyük mirası sınırlandırılmaya, bilimden, sanattan, fikirden uzaklaştırılmaya çalışılan, sadece yerel halkın bir konuşma lehçesi olarak kalması istenen, gelişmesinin önüne engeller konulan ve hatta yok olma noktasına itilen Kırgızca’nın bugün her şeye rağmen var olması, Kırgızca’nın ve Kırgızistan’ın bugün Türk dünyasının vazgeçilmez bir parçası olmasıdır. Onun asıl büyük mirası, sadece Kırgızların, sadece Kırgızca’nın, sadece Kırgız kültürünün değil, genel olarak bütün Türk dünyasının dil, kültür, tarih zenginliğinde, birlik fikrinde ve ortak mirasında yaşayabilmesidir. Onun asıl büyük mirası, Türkoloji’nin bir bilim dalı olarak, tüm baskılara, zorbalıklara, yok edici ve emperyalist fikirlere, adaletsizliklere, sürgünlere, işkencelere ve ölümlere rağmen ayakta kalması, gelişmesi ve geleceği aydınlatmasıdır. Bugün Kasım Tınıstan Uulu gibi aydınların uğruna canlarıyla, kanlarıyla bedel ödedikleri Türkoloji bir bilim ve fikir alanı olarak her şeye rağmen ayaktadır, büyümektedir, üretmeye devam etmektedir. Bugün Türk devletleri her şeye rağmen ayaktadır, bağımsızdır, egemendir. Bugün Türk dünyası, bütün zorluklara rağmen, birbirini tanımaktadır, birbirinin sorunlarından haberdardır, birlikte büyümeyi arzulamaktadır, birbiriyle kaynaşmaktadır. İşte başta Kasım Tınıstan Uulu olmak tüm repressiya kurbanlarının, bıraktıkları büyük mücadele ve büyük miras budur.
Kasım Tınıstan Uulu’nun şahs-ı manevisinde Kırgızların şanlı ve görkemli tarihini, bağımsızlık için Çarlık Rusya’sına karşı istiklal mücadelesinde şehit olan atalarımızı, özgürlük için totaliter rejime kurban giden ecdadımızı, ülkenin bütünlüğü için kanlarını akıtan gençlerimizi anıyoruz.
Biliyoruz ki bir millet tarihiyle var olur, tarihiyle yaşar, köklerinden beslenir. Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi olarak Kırgız halkının eşsiz gelenekleri ve değerleriyle dolu tarihini, Kırgızistan’ın bağımsızlığı için canlarını feda eden, kalkınması için canla başla çalışan Abdıkerim Sıdıkov, Murat Salihov, İşenalı Arabayev, Kasım Tınıstanov, Cusup Abdrahmanov, Erkinbek Esanaliyev ve Törökul Aytmatov gibi tarihi şahsiyetleri asla unutmayacağız ve unutturmayacağız. Kırgız’ın tarihini ve ataların bizlere bıraktığı emanetleri korumak ve gelecek nesillere aktarmak en önemli görevlerimizdendir. Kırgız gençleri, tarihini ve atalarını tanıdıkça özgüvenleri artacak, ileriye daha emin adımlarla yürüyecek ve Kırgızistan’ın ebediyen hür, bağımsız kalması ve her alanda kalkınmış bir ülke olması için canla başla çalışacaktır. Şanlı Kırgız tarihi, gençlerimizin rehberi, anahtarı olmaya devam edecektir.
Kırgız halkının var oluşu, bağımsızlığı, kalkınması, ebediyen var olması için canlarını feda eden şehitlerimizi, Kırgız tarihine ve Kırgız Cumhuriyetine sahip çıkanları, uğrunda şehit düşenleri saygı, minnet, şükran ve rahmetle anıyorum.