Prof. Dr. Alpaslan CEYLAN
Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi Rektörü
Tarihimizin en önemli dönüm noktalarından biri Çanakkale Zaferi’dir. Bu yıl, “18 Mart Çanakkale Zaferi ve Şehitleri Anma Günü”nün 110. Yıl dönümüdür. Çanakkale Savaşları, 1915 yılında Osmanlı Devleti ile İtilaf Devletleri arasında gerçekleşmiş ve büyük fedakârlıklarla kazanılmıştır. Bu savaş, tarihte "Çanakkale Geçilmez" ifadesiyle anılmasını sağlayan eşsiz bir savunma mücadelesidir. Çanakkale Zaferi, yalnızca bir askeri başarı değil aynı zamanda milletimizin bağımsızlık ve vatan sevgisini en güçlü şekilde ortaya koyduğu bir direniş destanıdır. Bu zafer, Türk milletinin azim, inanç ve birlik ruhuyla neler başarabileceğinin en somut göstergelerinden biridir.
Gerek kara gerekse deniz savaşlarında, Türk askerleri vatanın bağımsızlığı için canlarını ortaya koymuş, cephede yalnızca silahla değil, aynı zamanda cesaretleri ve fedakârlıklarıyla da mücadele etmişlerdir. Bu noktada, Mustafa Kemal Atatürk'ün şu sözleri, Türk askerinin Çanakkale’deki üstün direnişini ve ruh kudretini anlamamız açısından oldukça kıymetlidir. Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün: "Çanakkale Zaferi, Türk askerinin ruh kudretini gösteren şayanı hayret ve tebrik bir misaldir." sözü, vatan savunmasının yalnızca silah gücüyle değil, inanç ve kararlılıkla nasıl mümkün olduğunu gözler önüne sermektedir.
Çanakkale zaferi, yalnızca Türk milletinin değil, aynı zamanda dünya tarihinin de seyrini değiştiren bir dönüm noktasıdır. Çanakkale’de verilen mücadele, Türk milletinin bağımsızlık konusundaki kararlılığını pekiştirmiş ve Kurtuluş Savaşı’na giden yolda önemli bir ilham kaynağı olmuştur. Aynı zamanda bu zafer, dünya savaş tarihi açısından da askeri strateji ve savunma teknikleri bakımından önemli dersler içermektedir.
Çanakkale, büyük fedakârlıkların ve zorlukların neticesinde kazanılan bir zaferdir. Türk askeri, açlık, susuzluk, ağır hava koşulları ve tıbbi yetersizlikler içinde savaşmak zorunda kalmıştır. Cephanesi azalan Mehmetçikler, zaman zaman süngüyle göğüs göğse çarpışmak durumunda kalmış, yaralı askerler yeterli tedavi imkânı olmaksızın savaşmaya devam etmiştir. Yalnızca cephedeki askerler değil, cephe gerisindeki millet de açlık ve yokluk içinde vatanı için fedakârlık yapmıştır. Bu nedenle, Çanakkale Savaşı’nın aynı zamanda insanüstü bir direnişin ve dayanışmanın simgesi olduğunu unutmamalıyız.
Çanakkale Zaferi’nin bizlere bıraktığı en önemli miraslardan biri, birlik ve beraberlik ruhudur. Farklı bölgelerden gelen vatan evlatları, ortak bir amaç uğruna omuz omuza mücadele etmiş, bağımsızlıkları için canlarını feda etmişlerdir. Bu ruh, bugün de bizlere yol göstermeli, ülkemizin geleceğini şekillendirirken birlik ve beraberlik içinde hareket etmemizin önemini hatırlatmalıdır.
Çanakkale zaferi, Türk milletinin bağımsız yaşama iradesinin ve millî kimliğinin en güçlü şekilde ortaya konduğu yerlerden biri olarak tarihimizde özel bir yere sahiptir. Bu savaş, milletimizin sarsılmaz bir irade ve yüksek bir millî şuur ile hareket ettiğini göstermektedir. Bugün de bizlere düşen görev, bu millî bilinci korumak ve gelecek nesillere aktarmaktır.
Bugün, üzerinde yaşadığımız toprakları bize vatan kılan aziz şehitlerimizi rahmetle ve minnetle anıyoruz. Onların fedakârlıkları sayesinde bizler bugün özgürce yaşayabiliyoruz. Bu nedenle tarihimize sahip çıkmak, onu doğru bir şekilde anlamak ve gelecek nesillere aktarmak hepimizin sorumluluğudur. Çanakkale’de savaşan askerlerin cesaretini ve fedakârlığını en iyi anlatan ifadelerden biri de Mustafa Kemal Atatürk’ün şu sözüdür: "Ben size taarruzu emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum." Bu söz, Çanakkale’de verilen mücadelede kahraman Mehmetçiklerin vatan için gözlerini kırpmadan canlarını feda ettiğini ve savaşın kazanılmasındaki azmin ne kadar güçlü olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.
Kırgız Türkünden Kazak Türküne, Anadolu Türk’ünden Azerbaycan Türküne kadar Türk’ün tarihinde Çanakkale gibi nice zaferler vardır. Ne mutlu bize, böyle bir tarih yazan ecdadın evlatlarıyız. Tarihimize, vatanımıza, bayrağımıza sahip çıkmak, onu korumak ve bizden sonraki nesillere bırakmak, en büyük vazifemizdir.
Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi olarak gençlerimizi bu bilinç ve şuurla yetişmek gayretindeyiz. Omzumuzdaki emanetin şuurundayız. Biliyoruz ki, Türk gencinin atalarına layık olmasının yolu, başta binlerce yıllık kültürel mirasına, vatanına, milletine, bağımsızlığının ve özgürlüğünün sembolü olan bayrağına sahip çıkmasıyladır. Manas Üniversitesi olarak Türk gencinin kendi emanetlerine, mirasına sahip çıkmasının yanı sıra günümüz dünyasında demokrasinin, hukukun, medeniyetin kazanımlarını kendi insanına götürmesi için de elimizden geleni esirgemeyeceğiz.
Bu vesileyle, başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları olmak üzere, Çanakkale’de canlarını feda eden tüm şehitlerimizi saygı ve minnetle anıyorum. Ruhları şad, mekânları cennet olsun.