Sagımbay Orozbakov Varyantına Dayanan Manas Destanı’nın Üç Ciltlik Türkçe Çevirisi Üzerine


  • 2025-06-24

Prof. Dr. Alpaslan CEYLAN

23 Haziran 2025 tarihinde, Kırgız Cumhuriyeti Millî Bilimler Akademisi Cengiz Aytmatov Dil ve Edebiyat Enstitüsü, Ulusal Manas Akademisi, Ulusal Manas Tiyatrosu ve Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi iş birliğiyle hazırlanan; Manasçı Sagımbay Orozbakov’un varyantına dayanan Manas Destanı’nın Türkiye Türkçesine çevrilmiş üç ciltlik baskısı, Bişkek’teki Kırgızistan Ulusal Yazarlar Birliği Salonu’nda düzenlenen resmî bir törenle kamuoyuna sunulmuştur. Tanıtıma, iki ülkenin önde gelen akademisyenleri, yazarları, araştırmacıları ve diplomatik temsilcileri katılmış; çeviri çalışmasının bilimsel altyapısı, kültürel anlamı ve gelecek vizyonu üzerine kapsamlı değerlendirmeler paylaşılmıştır.
Bu çeviri, yalnızca bir edebî metnin Türkçeye aktarımı olarak değil, aynı zamanda Türk dünyasının ortak hafızasını ve kültürel sürekliliğini pekiştirmeye yönelik stratejik bir girişim olarak değerlendirilmiştir. Kırgız halkının sözlü mirası olarak yüzyıllardır aktarılan Manas Destanı'nın, artık Türkiye Türkçesiyle de bütünlüklü biçimde erişilebilir olması; bu mirasın yalnızca Kırgızistan için değil, bütün Türk dünyası için taşıdığı tarihî ve ahlaki anlamların yeniden düşünülmesini gerekli kılmaktadır.

Manas, yalnızca bir kahramanlık anlatısı değildir; o, bin yılı aşan bir sözlü kültürün taşıyıcısı, bir milletin belleğinde şekillenmiş tarihsel ve ahlaki bir bütünlüktür. Kırgız halkının kuşaktan kuşağa aktardığı bu eşsiz destan, yaklaşık 500 bin mısralık hacmiyle yalnızca Kırgızistan’ın değil Türk dünyasının ve dünya edebiyatının da en uzun sözlü anlatılarından biri olarak kabul edilmektedir.

Bu büyük eserin Türkçeye çevrilmesi, sadece bir metnin başka bir dile aktarılması değil, kültürel bir köprünün yeniden inşası anlamına gelmektedir. Türk dünyasının ortak değerlerinin ve tarihî hafızasının, dilin imkanlarıyla yeniden buluştuğu bu süreç, aynı zamanda kardeş halklarımız arasında daha güçlü bir anlam ve aidiyet birlikteliği oluşturacaktır.

Manas Destanı’nın Kültürel ve Tarihî Önemi

Sözlü gelenekle nesilden nesile aktarılan Manas destanı, tarih boyunca sadece edebî bir anlatı değil, aynı zamanda bir toplumun dünya görüşünü, değerler sistemini ve kolektif hafızasını yansıtan bir metin olmuştur.

Destanda anlatılan olaylar kadar, bu olayların etrafında şekillenen ahlaki ilkeler, toplumsal ilişkiler ve siyasi duruşlar da dikkate değerdir. Manas yalnızca bir savaşçı değil, adaleti önceleyen bir lider, halkının kaderini üstlenen bir irade temsilidir. Bu, destandaki şu dizelerde açıkça görülür:

“Ulu halkın umudu oldum, Düşmana set, dosta siper oldum.

Adaletle hükmettim, Haklının yanında durdum.”

Bu ifadelerde yalnızca bireysel kahramanlık değil, toplumsal adaletin ve ortak sorumluluğun idealleştirilmiş bir şeklini görmekteyiz. Manas’ın karakteri, bireysel güçten çok, birlik ruhu, bağımsızlık arzusu ve kültürel sadakat ile şekillenir.

Destanda sıkça geçen “birlikte dirlik vardır” fikri, günümüz Türk dünyası için de evrensel bir çağrıdır. Manas’ın kırk yiğidiyle (çorosuyla) kurduğu dayanışma yapısı, sadece askerî bir birliktelik değil; inanç, sadakat ve müşterek idealin kurumlaşmış bir örneğidir:

“Kırk yiğidim yanımda, Birlik olduk yolumda.

Bölünürsek yok oluruz, Birleşirsek çok oluruz.”

Bu sözlerdeki ritmik yapı ve tematik vurgu, halk arasında birlik ve direnç fikrinin ne denli güçlü işlendiğini göstermektedir.

Bugün Manas Destanı’nı anlamak, sadece geçmişi hatırlamak değil; kendi kimliğimizi, değerlerimizi ve ortak gelecek vizyonumuzu yeniden düşünmek anlamına gelir. Bu yönüyle Manas hem kültürel sürekliliğin hem de medeniyet tasavvurunun taşıyıcısıdır.

Çeviri Sürecinin Akademik Anlamı ve Stratejik Önemi

Manas Destanı’nın Türkiye Türkçesine çevrilmesi, yalnızca bir filolojik faaliyet değil; aynı zamanda Türk dünyası ortak kültürünün güçlenmesine, akademik iş birliklerinin gelişmesine ve Türk dünyası arasında ortak hafızanın yeniden inşasına katkı sunan stratejik bir girişimdir.

Destan, yüzyıllar boyunca sözlü kültür içinde varlığını sürdürmüş, özellikle Sagımbay Orozbakov ve Sayakbay Karalayev gibi büyük manasçılar aracılığıyla şekillenmiştir. Bu sözlü gelenek, yalnızca hafızaya dayalı bir anlatım değil, aynı zamanda müzik, ritim ve toplumsal belleğin birlikte işlediği güçlü bir kültürel aktarım biçimidir. Manas anlatılarının yazılı hâle getirilmesi ise Sovyetler Birliği döneminin ilk yarısında, özellikle 1920’li yıllardan itibaren sistematikleşmiştir. Bu süreçte, destan hem koruma hem de ideolojik yeniden yorumlama çabalarına konu olmuştur.

Ancak Türkiye Türkçesiyle yapılan tam metinli, akademik nitelikli çevirilerin sayısı oldukça sınırlıdır. Bu bağlamda söz konusu çeviri, yalnızca edebî bir faaliyet değil, aynı zamanda öncü bir kültürel ve bilimsel hamle olarak değerlendirilmelidir. Çünkü bu çeviri sayesinde:

  • Türkiye’deki üniversitelerde Manas üzerine yeni lisansüstü araştırmalar yapılabilecek,
  • Türk dünyası edebiyatları karşılaştırmalı biçimde daha kapsamlı incelenebilecek,
  • Ortak tarihî mirasa dayalı yeni kuşak bilinç ve aidiyet duygusu geliştirilebilecektir.

Ayrıca bu çeviri çalışması, Türk dünyasının dilsel, tarihsel ve kültürel bağlarını güçlendiren akademik bir platform oluşturmakta; aynı zamanda kamu diplomasisi ve kültürel iş birliği gibi stratejik alanlarda da önemli bir rol üstlenmektedir. Nitekim günümüzde kültürel diplomasi yalnızca devletler arası ilişkilerle değil; akademik üretim, ortak yayınlar ve bilimsel çeviri projeleri üzerinden de yürütülmektedir.

Dolayısıyla Manas’ın Türkçeye kazandırılması, yalnızca bir destanın başka bir dile aktarılması değil; bir medeniyetin kendi içindeki anlam katmanlarını yeniden keşfetme ve paylaşma çabasıdır.

Genç Kuşaklara Mesaj: Kimlik, Kültür ve Sorumluluk

Manas Destanı, yalnızca geçmişin bir ürünü değil; bugüne seslenen ve geleceğe yön veren değerlerin kaynağıdır. Bu büyük destan, savaş ve zafer temalarının ötesinde; bir milletin kimliğini nasıl koruduğunu, değerlerini nasıl yaşattığını ve genç kuşaklara nasıl aktardığını ortaya koyar.

Destanda en çok öne çıkan temalardan biri kimliği ve dili koruma bilincidir. Manas’ın düşmana karşı yürüttüğü mücadelenin yalnızca fiziki değil, aynı zamanda kültürel bir direnç olduğunu gösteren dizelerden biri şöyledir:

“Kimliğini unutan, halkını unutur; Halkını unutan, yurdunu kaybeder.”

Bu dizelerdeki anlam, bugün için de geçerlidir. Küreselleşme çağında yaşayan gençler için dil, kültür ve tarih; sadece geçmişin hatıraları değil, kimliğin yapıtaşlarıdır.

Destanın bir diğer önemli teması ise birlik ve dayanışma ruhudur. Manas, kırk çorosu ile birlikte yalnızca bir mücadele vermemiş, aynı zamanda ortak akıl ve dayanışma temelinde bir toplum tasavvuru inşa etmiştir:

“Birliğimiz bozulmasın, Sözümüz çözülmesin, El birliğiyle var oluruz, Yalnız kalan dağılır.”

Bu ifadeler, çağdaş toplumlarda sıklıkla unutulan ortak ideal ve dayanışma fikrini hatırlatmaktadır. Üniversitelerimizde öğrenim gören gençlerimiz için bu mesaj, bireysel başarı kadar toplumsal sorumluluk bilincinin de önemine işaret etmektedir.

Manas’ın eşi Kanıkey’in metin içindeki konumu da genç kuşaklar için dikkate değerdir. Kanıkey yalnızca bir eş ya da anne değil; aynı zamanda akıl, feraset ve ahlaki istikrarın temsilcisidir. Destandaki şu sözleri, kadınların tarihî ve kültürel rolünü ortaya koymaktadır:

“Aklım başta durdukça, Yoldan sapmam halk için.

Kara günde sabrım var, Ak gün için yolum var.”

Bu ifadeler, genç kadınlara yönelik toplumsal bilinç, kararlılık ve direnç mesajları taşımaktadır.

Bugün üniversitelerimizde eğitim gören gençler, yalnızca bir meslek değil; aynı zamanda bir kültürel sorumluluğu da üstlenmektedir. Manas gibi metinler, onlara tarihî ve ahlaki bir pusula sunmaktadır. Çünkü kültürel kimlik yalnızca öğrenilmez; taşınır, aktarılır ve yaşatılır.

Bu kıymetli eserin Türkçeye kazandırılmasında emeği geçen Cengiz Aytmatov Dil ve Edebiyat Enstitüsü’ne, “Manas” Yayınevi’ne, kıymetli çevirmenlere ve bu programın gerçekleşmesinde emeği bulunan herkese yürekten teşekkür ediyorum. Onların emeği, sadece bir metni değil; bir kültürün hafızasını, bir medeniyetin sesini Türkiye’deki okurla buluşturmuştur.

Ayrıca bu çalışmayı yüksek bir devlet vizyonuyla destekleyen Kırgız Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Sadır Caparov’a en derin saygılarımı arz ediyorum.

Manas Yaşadıkça, Kimliğimiz Yaşar

Unutmamalıyız ki, bir milletin geleceği yalnızca maddi gelişmişlikte değil, hatırladıklarıyla ve yaşattıklarıyla anlam kazanır. Manas Destanı, bize yalnızca kahramanlık hikâyeleri değil; birlik, adalet, ahlak ve direnç gibi zaman üstü değerleri de miras bırakmıştır.

Manas’ı yaşatmak, geçmişe bağlılık değil; geleceğe sorumluluk bilinciyle yaklaşmak demektir. Çünkü:

“Atanı unutan oğlu olmaz, Geçmişi bilmeyen yolu bulmaz.”

 

    Sosyal medyada paylaşın