2025-12-22


SEMİNER “Bağlam Analizi – Ampirik ve Bilimsel Kavramları Anlamanın Anahtarıdır (Sahne ve tiyatro sanatları tarihi örneğinde)”


19 Aralık 2025 tarihinde, Güzel Sanatlar Fakültesi Sahne Sanatları Bölümü  Prof. Dr. Canış Kulmanbetov tarafından “Bağlam İçinde Analiz – Ampirik ve Bilimsel Kavramları Anlamanın Anahtarı(Tiyatro ve Gösteri Tarihi Örneğinde)” başlıklı bilimsel seminer gerçekleştirildi.

 Seminere Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mehmed Özkarcı, Sahne  Sanatları Bölüm Başkanı Gülmira Tınalieva, öğretim elemanları ve öğrenciler katıldı.

 

“Kültürel Geri Kalmışlık” – Sovyet İktidarının Siyasal Bir Manipülasyonu mu,

Yoksa Bolşeviklerin Tartuffe Rolü mü?

Seminerde Prof. Dr. Janyş Kulmanbetov, tiyatro tarihine yönelik geleneksel yaklaşımların yeniden değerlendirilmesi gerektiğini derinlemesine bilimsel ve tarihsel argümanlarla ortaya koydu.

“Kültürel olarak geri kalmış halk” söyleminin nesnel bir bilimsel gerçeklik olmadığı, aksine Bolşevik iktidarın siyasal ve ideolojik bir manipülasyonu olduğu görüşü doğrultusunda profesörün analizlerinde şu temel noktalar açıkça vurgulandı:

1926 yılında Pişpek’te bir müzikli-dramatik stüdyonun açılması, Kırgız halkını “medenileştirmek” amacıyla değil, Sovyet iktidarının ideolojik etkisini güçlendirmek için gerçekleştirilmiştir. Tiyatro, Bolşevikler için bir sanat dalı olmaktan ziyade, her şeyden önce ajitasyon ve siyasal bir araç olarak işlev görmüştür. Okuryazarlık oranının düşük olduğu bir toplumda tiyatro, en etkili kitlesel iletişim aracı olarak kullanılmıştır. Bolşevikler tiyatro aracılığıyla halkın bilincini yönlendirmiş, bir “düşman” imgesi yaratmış ve yeni kurulan totaliter sistemi pekiştirmeyi başarmışlardır.

“Kültürel geri kalmışlık” kavramı ise Kırgız halkının kendine özgü tarihsel gelişim sürecini yok saymış ve günümüze kadar beşerî bilimlerde çoğu zaman eleştirel bir süzgeçten geçirilmeden kullanılmaya devam etmiştir.

Prof. Dr. Canış Kulmanbetov, seminer aracılığıyla öğrencilere tarihsel mitleri eleştirel düşünceyle analiz etmenin, hazır sunulan anlatılara sorgulamadan inanmanın sakıncalarını ve bağlamsal düşünme kültürünün önemini göstermiştir. Ayrıca tiyatronun nötr bir sanat alanı olarak değil, belirli tarihsel bağlamlarda iktidar, ideoloji ve siyasetle sıkı sıkıya ilişkili bir olgu olarak ele alınması gerektiğini ikna edici biçimde ortaya koymuştur