Saygıdeğer katılımcılar,
Bugün 10 Kasım…
Tam 85 yıl önce bugün saat dokuzu beş gece, Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk ebedî aleme göç etti. Bedenen aramızdan ayrılmış olsa da onun fikirleri, idealleri bugün hâlâ Türk milletinin yolunu aydınlatmaktadır. Kısaca bugün biz; Gazi’nin aramızdan ayrılışını yâd ederken, Türklük ve Türk dünyasının ulu önderi olarak onun açmış olduğu yolda kutlu yürüyüşümüze devam etmenin onurunu yaşıyoruz.
Kıymetli katılımcılar,
Gazi Mustafa Kemal Paşa henüz “Atatürk” soyadını almadan önce, Osmanlı Türk Devleti’nin içerisinde bulunduğu ahval ve şeraiti görmüş ve çalışmalarına başlamıştır. O bir Türk yol başçısı olarak; görevi doğrudan doğruya Türk milletinden almış ve yine milletinden aldığı güçle yedi düvele kafa tutma cesaret ve ferasetini gösterebilmiştir.
Gazi Paşa, Anadolu coğrafyasında savaşlardan bitap düşmüş, açlık ve sefalet içerisinde kalmış, ancak bağımsızlık ruhunu asla kaybetmemiş olduğundan emin olduğu Türk milletinin, binlerce yıllık devlet geleneğini oluşturan teşkilatlanma gücüne tam inanarak bu anlayışla Kuvayı milliye ruhunda Anadolu Türklüğünü buluşturmayı başarabilmiştir.
Anadolu Türklüğü, bir yandan dünyanın en mükemmel ordularıyla cephelerde mücadele ederken diğer yandan da binlerce yıllık gelenekten beslenerek çağını yakalama çabasındaki bir anlayışla bugün 100. yaşını kutladığımız Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin inşa sürecini başlatmıştır.
İstanbul işgal edildiğinde Anadolu’ya yöneliş ve Samsun’a çıkışla başlayan kongreler süreci, aslında verilen savaşın sadece düşmanı yurttan kovmak için yürütülmediğini aynı zamanda Anadolu coğrafyasında yeni ve modern bir Türk Devleti kurma düşüncesinin teşekkül ettiğini göstermekteydi.
Kıymetli katılımcılar,
Birinci Dünya Savaşı’nın sonunda Osmanlı Devleti işgal edilmiş, orduları dağıtılmış ve Türk toprakları İtilaf Devletleri tarafından paylaşılmıştır. Bu durum karşısında Gazi Mustafa Kemal, 19 Mayıs 1919 tarihinde İstanbul’dan Samsun’a geçerek İstiklal ateşini tutuşturmuştur.
İşgal altında bulunan İstanbul ve karar verme yetkisi elinden alınan İstanbul hükümetinin milletin kaderinde söz sahibi olamayacağını anlayan Mustafa Kemal yayımladığı Amasya genelgesiyle: “Milletin istiklalini, yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.” ifadesiyle milli egemenliğe vurgu yapmış ve Türk milletini işgale karşı direnişe davet etmiştir.
Amasya genelgesinden sonra toplanan Erzurum ve Sivas kongreleriyle ulusal egemenlik fikri kesinlik kazanmış ve Mustafa Kemal hareketin tartışmasız lideri konumuna yükselmiştir.
Kıymetli katılımcılar,
Anadolu büyük bir heyecan içerisindeydi. Bu kongrelerde alınan kararlar 23 Nisan 1920’de Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin kurulmasına ve tam bağımsızlık yolunda verilecek mücadele de kuvayı milliye milis güçlerinin tek bir çatı altında hareket etmesine imkân sağlamıştır.
Ardından başlatılan Kurtuluş Savaşı ve Millî Mücadele Dönemi Mustafa Kemal’in büyük bir ordu komutanı olmasının yanında onun ileri görüşlü bir devlet adamı olduğunu göstermesi bakımından da son derece mühimdir. Artık yeni Türk devletinin ayak sesleri işitiliyordu.
Mustafa Kemal Paşa’nın içinde yanan ateş, Anadolu’nun çoban ateşlerine benzer. Ona göre, her çoban ateşi bir kurtuluş ümididir. Bu sebeple o meşhur sözünü şöyle dile getirmiştir: “Efendiler! Gidip Toros Dağlarına bakınız. Eğer bir çadır görürseniz ve o çadırda duman tütüyorsa biliniz ki Türk milletini hiçbir güç yenemez.”
Elbette Gazi Paşa’nın içerisinde bu ateşin yanmasına vesile olan birçok hadise yaşanmıştır. Mustafa Kemal’in gözlerini açtığı ve gördüğü Türk Osmanlı Devleti ne yazık ki dağılma sürecine girmiş, bu süreçte Gazi Paşa ve onun akranları vatan toprağının bir bir elden çıktığına şahit olmuşlardır. Özellikle Balkan Savaşlarında ata topraklarının kaybedilişi onu derinden etkilemiş, doğduğu, büyüdüğü, fikir dünyasının oluştuğu toprakların artık Türk toprağı olmadığını kabullenemeyişi, mücadele azminin doğuşunda önemli bir yer tutmuştur.
Kıymetli katılımcılar,
Gazi Paşa askeri idadide okuduğu dönemlerde Ömer Naci gibi bağımsızlık ruhunun ateşiyle yanan gençlerle tanışmış ve idadi yatakhanesinde geceleri gizlice Namık Kemal şiirleri okuyarak henüz gençlik çağlarında Türklük şuurunu gönlüne nakşetmiştir. Özellikle Namık Kemal’in Hürriyet Kasidesi adlı uzun şiirinin:
“Felek bütün esbab-ı cefasın toplasın gelsin,
Dönersem kahpeyim millet yolunda bir azimetten.”
beytinden oldukça etkilenmiştir.
Türklük şuuruyla bütünleştirdiği modern devlet ve toplum yapısının oluşması hakkındaki fikirlerinin olgunlaşmasında, Atatürk’ün “Fikir Babam” dediği Ziya Gökalp’ın sosyolojik bağlamda ortaya koyduğu Türkçülük anlayışının yeri mühimdir.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ve ilk Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün 57 yıllık kısa sayılan ömrü savaşlarla, cephede yürüttüğü sayısız mücadelelerle ve Türk milletini muasır medeniyetler seviyesine çıkarma gayesine yönelik çalışmalarla geçmiştir. O, hasta yatağında bile “Şahsi Davam” dediği Hatay meselesiyle yakından ilgilenmiş, Türk milletinin çıkarları için kendi sağlığından feragat etmiştir.
Bu ve benzeri saiklerle mücadele azim ve kararlılığını Türk milletiyle birlikte tüm dünyaya gösteren Atatürk, yalnızca askeri ve siyasi alanda değil, dil, tarih, kültür ve ekonomi alanlarında da toplumu kalkındırmak istiyordu.
1931 yılında kurmuş olduğu Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti’yle, Türk tarihini Osmanlı ve Selçuklu devletleri tarihinin yanı sıra İslam öncesi çağlardaki varlığıyla ilgili çalışmalar yaptırmış bu sayede bütün Türk dünyasının ortak bir tarihi geçmişe bağlanmasının önünü açmıştır.
Özellikle 1932 yılında kurduğu Türk Dili Tetkik Cemiyeti ile Türk Dili’nin arındırılması, Türk milletinin zihin dünyasından akıp gelen berrak bir su gibi konuştuğu dilini geliştirmek ülküsüyle birçok çalışmanın yapılmasına öncülük etmiştir.
Kıymetli katılımcılar,
Ulu Önder, ileri görüşlülüğü ile de Türk tarihinde önemli yer işgal etmektedir. O, Türk dünyasının bir gün bağımsızlığına kavuşacağına inanıyor, Türk milletinin bunun için hazırlıklı olması gerektiğini vurguluyordu. Bu durumu onun, şu tarihi sözlerinde daha açık bir şekilde görebiliriz:
“Bugün Sovyetler Birliği, dostumuzdur; komşumuzdur, müttefikimizdir. Bu dostluğa ihtiyacımız vardır. Fakat yarın ne olacağını kimse bugünden kestiremez. Tıpkı Osmanlı gibi, tıpkı Avusturya-Macaristan gibi parçalanabilir, ufalabilir. Bugün elinde sımsıkı tuttuğu milletler avuçlarından kaçabilirler. Dünya yeni bir dengeye ulaşabilir. İşte o zaman Türkiye ne yapacağını bilmelidir… Bizim bu dostumuzun idaresinde dili bir, inancı bir, özü bir kardeşlerimiz vardır. Onlara sahip çıkmaya hazır olmalıyız. Hazır olmak, yalnız o günü susup beklemek değildir. Hazırlanmak lâzımdır. Milletler buna nasıl hazırlanır? Manevî köprüleri sağlam tutarak. Dil bir köprüdür… İnanç bir köprüdür… Tarih bir köprüdür… Köklerimize inmeli ve olayların böldüğü tarihimizin içinde bütünleşmeliyiz. Onların (Dış Türklerin) bize yaklaşmasını beklememeliyiz. Bizim onlara yaklaşmamız gereklidir…”
Bugün geldiğimiz noktada özellikle Türk Devletler Teşkilatı, Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi, Hoca Ahmet Yesevi Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesi, TİKA, Maarif Vakfı, yunus Emre Enstitüsü gibi güzide kuruluşlar Atatürk’ün vasiyetini ve manevi mirasını taşımakta görev alan en önemli kurumlar olarak öne çıkmaktadır.
Bu kurumların öncülüğünde, Gaspıralı İsmail Bey’in “Dilde, İşte, Fikirde Birlik” şiarıyla sınırlarını çizdiği, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün işaret ettiği, Türk ellerinin birlik ve dirliği noktasında önemli çalışmalara imza atılmaktadır. İnanıyoruz ki bundan sonra da Atatürk’ün ülküsü olan Türk birliğini gerçekleştirme yolunda, bu kurum ve kuruluşlar da üzerine düşen vazifeleri layıkıyla yerine getirmeye devam edeceklerdir.
Bu duygu ve düşüncelerle, Manas ailesi olarak bizler de Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün manevi mirasına sahip çıkacak, taşıdığımız sorumluluğun bilinciyle çalışmalarımıza hız kesmeden devam edeceğiz.
Elbette ki bizler kıymetli soydaşlarımızla omuz omuza “Türk Yüzyılı” için mücadele etmeye devam edecek, bu yüzyıla Türk damgasını birlikte vuracağız. İnanıyoruz ki Ulu Önderimiz, ebedi istirahatgâhında huzur içinde uyuyacaktır.
Bu duygu ve düşüncelerle, ebediyete intikal edişinin 85. yılında Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü, onun şahsında aziz şehitlerimizi ve gazilerimizi rahmet, minnet ve şükranla anıyorum. Ruhları şâd olsun.
Prof. Dr. Alpaslan CEYLAN
Rektör