“Aslında her insan bir romandır ve biraz kahramandır.
Gün gelir anlar ki, harcadığı tek şey hayalleri değil, zamandır.”
Cengiz AYTMATOV
Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesinin ev sahipliğinde, “Türkiye Günü ve Türk Filmleri Haftası”, Bişkek’te 17-21 Kasım 2023 tarihleri arasında T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın katkıları, T.C. Bişkek Büyükelçiliği, TİKA ve Yunus Emre Enstitüsü’nün destekleri ve Yerli Düşünce Derneği ile Kırgızistan Kültür, Enformasyon, Spor ve Gençlik Politikası Bakanlığı Sinematografi Departmanı’nın koordinasyonuyla başladı. Festivalin açılışı 17 Kasım’da Bişkek Filarmonisinde, Türkiye ve Kırgızistan başta olmak üzere Türk dünyasından da üst düzey bürokratların, sivil toplum örgütleri temsilcilerinin yanı sıra pek çok yapımcı, yönetmen ve oyuncunun katılımıyla gerçekleştirildi. Festivalin açılış gala programı ise 18 Kasım’da Üniversitemizin ev sahipliğinde yapıldı. Gala programının onur konuğu, Türk Sinemasının Sultanı Türkan Şoray’dı. Programda Türkan Şoray’a Manas Üniversitesi’nin 25. Yıl hizmet madalyası verildi. “Türkiye Günü ve Türk Filmleri Haftası” 21 Kasım’a kadar film gösterimleriyle devam edecektir.
Bildiğiniz üzere 7. sanat olarak ortaya çıkan sinema, günümüzde popüler kültürün etkisinin en çok hissedildiği bir sanat dalı, bir endüstri kolu, bir sektördür. Aslında sinema artık yeni dönemin yenisi olarak değişen dünyada yerini almıştır. Çok kısa sürede tüm dünyaya yayılarakmilyonlarca insanı içine çeken büyülü bir dünyaya dönüşmüştür.
Sinemanın toplumsal yapı üzerindeki etkisi oldukça güçlüdür. Sinema, insanların düşüncelerini, görüşlerini ve davranışlarını etkileyebilen bir platformdur. Sinemanın gücü, özellikle küreselleşme sürecinde popüler kültürün yaygınlaşmasının ardından giderek artmıştır.
Sinema bir toplumun kültürünün kendi bireylerine aktarılmasında, farklı kültürleri tanımada, insanlar arası olumlu ilişkilerin gelişmesinde, saygı üzerine kurulu bir dünyanın kurulmasında, bireyin kendini geliştirmesinde, hayatını anlamlandırmasında… çok güçlü bir araçtır. Fakat aynı zamanda popüler kültürün en hızlı ve kalıcı taşıyıcı olması sebebiyle de manipülatif bir araçtır. Bu durumu, günümüzde küreselleşme ve kültürel yayılmacılığın ulusal kültürler üzerindeki yıpratıcı ve yıkıcı etkilerinde görmek mümkündür. Ekonomik alanda yaşanan küreselleşme, her alanda etkisini göstermekte ve egemen olduğu ülkelerde kalıcı sorunlara yol açmaktadır. Dolayısıyla küreselleşme sürecinde sinema, kültürlerarası etkileşimlere en açık alanlardan biridir. Egemen kültürlerin en çok iştahını kabartan alandır. Büyük bir endüstri olması sinemayı küresel ekonominin bir başka cazip aracı haline getirmektedir. Hollywood merkezli sinema, dev bir endüstriye dönüşürken ana pazarı Amerika olmaktan çıkmış, Avrupa ve üçüncü dünya ülkeleri iştah kabartan ana pazara dönüşmüştür. Bu büyük sinema endüstrisi salt film üretip pazarlamakla yetinmemektedir. Filmler, binlerce kopya ile devasa pazara sürülürken oluşan yan sektör tişörtten kahve fincanına, çakmaktan CD ve kasetlere kadar onlarca ürünü piyasa sürmektedir. Tüm bu ürünler, özünde egemen bir kültürün ve onun yaşantısının doğrudan taşıyıcısı ve özendiricisidir. Bu yayılmacı kültür, ulusal değerlerin erozyonunu hızlandırıcı etki yapmakta, sinsice yavaş yavaş yerleşmektedir.
Kültür istilası, milli kültürlere ve milli sinemalara karşı böylesine ölümcül biçimde tehdit oluştururken kurumsal karşı koyma da o denli önem kazanmaktadır. Kalıcı, kararlı ve süreklilik gösteren bir milli bilinç, milli politikalar, sanatçı duyarlılığı anlayışının egemenliğine ihtiyaç vardır. Bir milletin var oluş kavgası içinde milli kimlik ve millilik düşüncesi olmazsa olmaz argümanlardan biridir. Milli bilinç olmadan evrensele de ulaşılamaz.
Küreselleşmenin dümen suyunda gelişen ve palazlanan kültür yayılmacılığı ve milli sinemaların yok olma tehlikesi karşısında alınan önlemler ve yapılabilecekler, tehlike karşısında yakınmaktan daha önemli gözükmektedir. Türk sineması varlık sahasına çıktığı andan itibaren önemli bir gelişme göstermiştir. Son dönemlerde sinema ile ilgili çıkarılan yasal düzenlemeler, sinemanın ekonomik ve eğitim açısından desteklenmesi, Türk sinemasını, dünyada daha tanınır bir hale getirmiştir. Bu gelişmede etkili olan en önemli faktörlerden biri tekniğin yanı sıra içeriğin insanlığın özlemini çektiği insani değerleri kendi kültürünün özgünlükleriyle işlemesidir. Örneğin Semih Kaplanoğlu’nun yazıp yönettiği bilimkurgu türündeki beyaz sinema filmi olan Buğday filmi, Anadolu’nun hikmet ve irfan yönünü, tasavvufi bir duyarlılıkla işleyen, Türk sineması için çok önemli bir çalışma ve merhaledir. Film, bir modernizm eleştirisi, ekolojik bir manifesto ve insan tabiat bütünlüğüne ahenkli bir şekilde yaklaşılması gerektiğini savunan çok önemli bir felsefi önerme içermektedir.
Uluslararası bir film festivalinin Bişkek’te düzenlenmeye başlaması da önemli ve değerlidir. Sovyetler birliği döneminde en az şart koşularak desteklenen saha sanattır. O dönemde muadilleriyle aynı koşul ve imkanlara sahip Kırgız film stüdyoları, en küçüklerden olmasına rağmen kısa sürede dikkat çekmeye başlamıştır. Bu gelişmede Cengiz Aytmatov’un eserlerinin beyazperde tabir edilen büyülü ekran ile buluşmaya başlamasının da önemli bir etkisi olduğunu söylemek gerekir. Aytmatov’un eserleri önceleri, yerel yönetmenler tarafından sinemaya aktarılmıştır. Ama bu durum, Kırgız sinemasına ve yazara bir olumsuzluk olarak yansımamıştır. Oluşum sürecindeki yerel sinema sektörü, yüksek düzey yönetmen, oyuncu ve imkanlarla en başından tanışma fırsatı bulmuş ve yerli yönetmen, oyuncu, senarist ve teknik kadroların yetişip gelişmesine büyük katkı sağlamıştır.
Cengiz Aytmatov’un eserlerinin kurgusu, şüphesiz çok güçlüdür. Küçük hacimli ilk çalışmalarından büyük hacimli son dönem eserlerine kadar bunu söylemek mümkündür. Eserleri sinemayla çok erken tanışan Aytmatov, pek çok filmine de senaryo ve imkanlar açısından destek olmuş, çok sayıda sinemacının yetişmesine vesile olmuştur. Bir dönem Kırgız film stüdyolarında da görev almıştır. Aytmatov’un en baştan beri gerçekten çok güçlü olan eserleri, sinemaya aktarıldıklarında seyredilebilir önemli çalışmalar haline gelmiştir.
Cengiz Aytmatov’un eserlerinden uyarlanarak veya esinlenerek diğer ülkelerde de filmler yapılmıştır. Aytmatov’un “Selvi Boylum Al Yazmalım” eseri deTürkiye’de en çok bilinen filmlerden biri olarak Atıf Yılmaz tarafından aynı adla (1977) sinemaya uyarlanmıştır. Başrollerinde Türkan Şoray ve Kadir İnanır’ın yer aldığı film, insanlığın her zaman sahip olması gereken ruh ve duyguyla yüklü olduğu için Türk halkı tarafından çok sevilmiş, diğer bütün filmlerden ayrı bir konum ve öneme sahip olmuştur.
Her gün batımının bir doğuşu vardır. Bir şey dibe vurmaya başlayınca oradan değerler yükselişiyle çıkılabilir. Türk milleti, insanlığa çok şeyler katmış bir millettir. Bu katkıları, sinemada çeşitli tezahürlerle ortaya koyabiliriz. Türk sinemasında bunun yavaş yavaş gerçekleştiğini görebiliyoruz. Türk sinemasının bu yöndeki gelişimi, artık sinema sektörüne yeni bir nefes getirmektedir. Türk kültür ve medeniyetinin temelinde insan ve insanı insan yapan değerleri vardır. Türk sinema ve dizileri sonunda işi nefrete, kine, düşmanlığa değil sevgiye, kardeşliğe, muhabbete getirmektedir. Bu bizim kültürümüz, duygumuzdur. Türk kültürü tam da budur. Adalettir, birliktir, beraberliktir, kardeşliktir. Ahmet Yesevi’nin, Yunus Emre’nin, Cengiz Aytmatov’un, Mahtumkulu’nun eserlerinde anlattığı da tam bunlardır. Manas destanı başta olmak üzere hemen bütün destanlarımızda anlatılan adalettir, cesarettir, kardeşliktir, birliktir, haktır, hukuktur. Türk milletinin özü ve özeti tam da budur.
Son yıllarda yurt dışında yapılan Türk Filmleri Haftaları önemlidir. Türk filmleri haftaları, bir taraftan bizleri ve bizim kültürümüzü, hayata bakışımızı, sanatımızı o ülkenin insanlarına tanıtırken diğer taraftan farklı kültürlerle karşılaşma ve tanışma fırsatı sunmakta, dostluklar kurulmasını sağlamakta, iş birlikleri üzerine fikir alışverişleri gerçekleştirilmesine fırsat sunmaktadır. İnsanlığın ortak dili olan “sanat” ile hep beraber dünyamızı nasıl daha güzel ve daha yaşanabilir bir yer haline getirebiliriz düşüncelerinin doğmasını sağlamaktadır.
Özellikle aynı tarihe, aynı kültüre, örf ve adetlere sahip olduğumuz Türk Cumhuriyetlerinde film haftalarının düzenlenmesinin daha büyük ve önemli bir anlamı ve değeri vardır. Bu tür etkinlikler aynı kültür havzasından, tarihten gelmemizi fark edip birbirimizi tanımamıza, kucaklaşmamıza vesile olan çok özel organizasyonlardır. Türk sineması, öncelikle Türk dünyası ile iş birliklerini geliştirebilmesine katkı sağlamaktadır. Ortak yapımlar, alışverişler, film marketleri ve benzeri çok önemlidir. Onun içindir ki bu tür organizasyonların büyüyerek devam edilmesi önemlidir.
Türk Filmleri Haftası’nda yedi film gösterimi yapılacaktır. Gösterimi yapılacak filmler, Türk Sinemasının teknik, içerik ve benzeri özellikler açısından olumlu ve güçlü gelişimini gösteren en güzel örneklerini temsil etmektedir. Örneğin açılış galası programının ardından gösterimi yapılan Sayın Levent Onan’ın yönetmenliğini yaptığı ve Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. Kuruluş yıldönümüne özel hazırlanan Son Akşam Yemeği, Cumhuriyet düşüncesinin artık ete kemiğe büründüğü 28 Ekim 1923 akşamı, Çankaya Köşkü’nün mutfağında ve yemek salonunda gelişen olayları konu edinen Türk tarihi dönem dramasıdır. Filmde Türk milletinin devlet geleneğinden, bu geleneği oluşturan temel ilke ve kavramlara kadar pek çok konu, sinema teknolojisiyle en güzel şekilde işlenmiştir.
“Türkiye Günü ve Türk Filmleri Haftası”nda gösterimi yapılacak filmlerden biri de Galaktik Tayfa’dır. 2023 Ocak ayında vizyona giren film, kendisi de bu hafta vesilesiyle Bişkek’te bulunan Sayın İsmail Fidan’ın yapımcılığını ve yönetmeliğini üstlendiği, TRT Çocuk kanalında yayınlanan Rafadan Tayfa isimli çizgi diziden uyarlanarak çekilen Rafadan Tayfa: Dehliz Macerası ve Rafadan Tayfa: Göbeklitepe filmlerinden sonra çekilen serinin üçüncü animasyon filmidir.
Bildiğiniz üzere Rafadan Tayfa yine yapımcılığını ve yönetmenliğini İsmail Fidan’ın yaptığı 2014’te TRT Çocukta yayınlanmaya başlayan Türk yapımı animasyon çizgi filmdir. Film, Rafadan Tayfa adındaki bir arkadaş grubunun yaşadığı maceralar çerçevesinde 90lı yılların mahalle hayatını ve samimi insan ilişkilerini yansıtmaktadır. Diziden esinlenerek çekilen üç film serisinde de Türk kültürünün üzerine kurulu olduğu erdemleri, gelecek nesiller sahip olması gereken vizyonu işlemesi ve benzeri açısından çok önemli bir çalışmadır. Gösterimlerde rekorlar kırması da filmin hem teknik hem içerik açısından ne kadar başarılı olduğunu göstermektedir.
Birinci Bişkek Uluslararası Film Festivali “Türkiye Günü ve Türk Filmleri Haftası”nın etkinlikten beklenen faydaları en üst seviyede vereceğine inancım tamdır. Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi olarak bundan sonra da aynı kültürden, soydan, tarihten geldiğimize ilişkin bizde farkındalık oluşturacak, bizi birbirimize hiç kopmayacak şekilde yakınlaştıracak bu tür etkinlikleri yapmaya ve desteklemeye devam edeceğiz. Haftanın hayırlara vesile olmasını diliyor, festivale katkıda bulunan, destekleyen ve organize edenlere çok teşekkür ediyorum.
Prof. Dr. Alpaslan CEYLAN
Rektör