REKTÖRÜMÜZ SAYIN PROF. DR. ALPASLAN CEYLAN’IN IV. ULUSLARARASI TÜRK UYGARLIĞI KONGRESİ (TÜRK DÜNYASINDA EĞİTİM VE KÜLTÜR) KONUŞMA METNİ


  • 2023-11-23

Kıymetli Katılımcılar,

“Türk Dünyasında Eğitim ve Kültür” konulu IV. Uluslararası Türk Uygarlığı Kongresine hoş geldiniz. Kongreye sahipliği yapmaktan ve sizleri Bişkek’te Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi’nde ağırlamaktan mutluyuz.

Kıymetli katılımcılar,

Binlerce yıllık köklü tarihleri boyunca Türkler, “Eski Dünya” olarak bilinen Avrasya ve Afrika kıtalarında milyonlarca kilometre karelik engin bir coğrafyada 100’ün üzerinde irili ufaklı devlet kurmuştur. Bunlardan İslam’a girmeden önce –bilinen tarihlerinin ilk devirlerinde- kurmuş oldukları Büyük Hun İmparatorluğu ile İslami dönemde kurmuş oldukları Büyük Selçuklu Devleti ve Osmanlı İmparatorluğu, insanlık tarihinin kaydettiği en büyük ve kudretli siyasî oluşumlar arasında yer almıştır. Böylesine muazzam devletler kurmayı başaran Türkler, kendilerine bunu sağlayan büyük siyasî ve askerî güçleriyle tarihin pek çok döneminde dünyaya düzen veren milletlerden biri olmuştur.

Hiç kuşkusuz Türklerin dünya tarihinde önemli bir yere sahip olmasının nedeni, yalnızca büyük devletler kurmuş olmaları değil, aynı zaman büyük bir kültür ve medeniyete sahip olmalarıdır. Mevcut kaynaklar incelendiğinde Türklerin binlerce yıllık geçmişinde, kültür ve uygarlık tarihine katkıda bulunan ender milletlerden biri olduğu açıkça görülebilir. Uygarlık sınıflamaları nasıl yapılırsa yapılsın Türk uygarlığı her sınıflandırmada mutlaka yer alır. Bu, kendi öz kültüründen hareketle oluşturulan bir uygarlıktır. Bu, pek çok felaketler yaşamasına rağmen ayakta kalabilen bir milletin oluşturduğu, Orta Asya’da başlayıp dünyanın çeşitli coğrafyalarında gelişerek büyüyen bir kültür ve uygarlıktır. Türkler, gittikleri bölgelerde diğer uygarlıkların da etkisiyle özgün eserler ortaya koyan bir millettir. İslam’ı kabullerinden sonra da ondan aldığı ilhamla gelişerek büyüyen Türk kültür ve uygarlığı, birlerce yıl içinde bütün Türk toplumlarının oluşturduğu uygarlığın ortak adıdır. Bu, Orta Asya’da başlayıp Anadolu ve Balkanlarda zirveye çıkan ve 15. yüzyıldan itibaren daha görünür olmaya başlayan Batı toplumlarını etkileyen bir kültür ve uygarlıktır.

Maalesef Türk uygarlığı, 18. yüzyıla girerken Batıda yükselen uygarlığın gerisinde kalmaya başlamıştır. Bu gerileyiş, Osmanlı sınırlarının dışında yaşayan Türk-İslam dünyası için de söz konusudur. Bildiğiniz üzere 20. yüzyıl, Anadolu Türklüğünün en sıkıntılı, Türk dünyasının da en karanlık asrıdır. Anadolu topraklarında bağımsız bir Türk Cumhuriyeti kurulurken, maalesef Türkistan coğrafyasındaki Türkler, sistemli bir şekilde asimilasyona tabi tutularak etkisiz hale getirilmeye çalışılmıştır. Türkistan coğrafyasındaki Türkler için bu asır, başlangıçta sürgünler, toplu katliamlar, açlık, yoksulluk, daha sonra anaokullarından başlayarak Rusça eğitim vasıtasıyla Ruslaştırma/sovyetleştirme politikaların sert bir şekilde uygulandığı bir asır olmuştur. Sovyet stratejisi gereği, Türk toplulukları yeniden çizilen siyasi sınırlarla birbirlerine düşürülmüş, bütün bir Türk dünyası potansiyel bir tehlike olarak görülmüş, böl-yönet-hükmet stratejisiyle daha küçük topluluklara bölünerek Sovyet rejimi için tehlike olmaktan çıkarılmaya çalışılmıştır.

Rus rejimi siyasi bölünmenin yanı sıra Türkistan’da Türk birliğini sağlayan en önemli vasıta olan Türk dilini parçalama yoluna gitmiştir. Bunu gerçekleştirmek için sadece normal Kiril alfabesini kabul ettirmekle kalmamış, 30 çeşit Kiril alfabesiyle Türkçeyi okunur-yazılır dil haline getirmiştir. Uygulamaya konulan Kiril alfabesiyle, Kazakçada bir sese tekabül eden harf, Kırgızca’da başka bir sese, Saka dilinde ise daha başka bir sese karşılık getirilmiştir. Böylece daha önce ortak bir yazı dili olan Türkçe, 30 çeşit Kiril alfabesiyle okunup-yazılan bir Türkçe haline getirilerek ortak yazı dili olmaktan uzaklaştırılmıştır. Onun yerine Rusça ortak yazı, ortak anlaşma, eğitim dili yapılmıştır. Bunların yanı sıra Türkistan coğrafyasının yeraltı ve yerüstü kaynakları tabir yerindeyse talan edilmiştir.

Sovyet yönetiminin başlangıçtan itibaren Türkistan’daki uygulamalarının amacı, Türk topluluklarının birleşmesini ve etkili bir güç haline gelmelerini engelleyerek kendileri için bir tehdit oluşturmalarını önlemek içindir. Özellikle İlminskiy’nin Türk milletinin farklı kültürel yapılarda ve birbirleriyle anlaşamayacakları bir dil yapısı ile bölme projesi, başarıyla uygulanmış ve sonuçta birbirleri ile benzeşmeyen ve hatta dönem dönem birbirlerine düşman olan Kazak, Özbek, Kırgız gibi farklı suni topluluklar üretilmiştir.

Sıkıntılı geçen 20. yüzyılın sonunda, Soğuk Savaş’ın sona ermesi, Doğu Blok’unun çökmesi ve Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından Türkistan ve Kafkaslarda, Türk Cumhuriyetleri bağımsızlıklarına kavuşmuşlardır. Bu gelişmelerin ardından Avrasya coğrafyasında siyasi sınırlar yeniden çizilmeye, kimlikler yeniden inşa edilmeye başlanmış, önemli toplumsal, kültürel, siyasal değişim ve dönüşümler meydana gelmiştir. Bu dönüşümlerden en önemlisi, Atatürk’ün dil, kültür, tarih açısından parçalanan Türklerin, yine bunlar üzerinden birleşeceği günlerin geleceğine işaret ettiği bir zamana, yüzyıla girmiş olmamızdır.

Kıymetli katılımcılar,

Milletlerin ve toplumların hayatlarında tarihî bakımdan şüphesiz eğitim ve kültür iki önemli kavramdır. Milletlerin bağımsızlığında, millî birliğinin ve bütünlüğünün sağlanmasında, nesiller arasındaki bağların devam ettirilmesinde eğitim ve kültür büyük rol oynamaktadır. Türk dünyasının parçalanmasına neden olan temel unsurların başında, Türk topluluklarının birliğinin temelini oluşturan kültür ve bunun aktarılmasını ve yenilenmesini sağlayan eğitimin devşirilmesidir. Bu sürecin neticesi ise mikro milliyetçilikler, kendi tarihinden ve kültüründen kopuşlardır. Dolayısıyla Türk milletinin aynı tarihten, dinden, dilden, kültürden geldiğini yeniden fark etmesini, anlamasını sağlayacak itici güç, yine eğitim ve kültür olacaktır.

Bir milletin fertleri arasında eğitim, öğretim, iletişim, kültür ve her türlü ortak değerler için anlaşma vasıtası dildir. Türkler arasındaki en önemli kültür meselesi de millî dil hususudur. Türkiye Cumhuriyeti ve Türk Cumhuriyetleri ve toplulukları arasında en temel ortak bağ Türkçedir. Rus yönetimi, Türk topluluklarını daha kolay asimile etmek, özellikle Türkler arasında kültürel değerleri yıpratmak ve yok etmek için Rusçayı Avrasya’daki Türk topluluklarında hâkim dil konumuna getirmiştir. Türk Cumhuriyetleri arasında resmi ve yaygın kullanılan dil Rusça olmuştur.

Türk Cumhuriyetleri arasında eğitim ve kültür alanında yaşanan en önemli meselelerden birisi de bilgi yetersizliğidir. Sovyet döneminde, Türkler üzerinde iki defa alfabe değişikliğine gidilmiş ve zorla Ruslaştırma politikası güdülmüştür. Bu durum, Türk milletinin kültür hayatını alt üst etmiştir. Doğal olarak bu uygulamalar, yeni yetişen nesiller ile eski kültür kaynaklarının bağlarını koparmış, neredeyse geçmişinden habersiz bir kuşak yetişmiştir.

Kıymetli katılımcılar,

Türk Cumhuriyetlerinin bağımsızlıklarını kazanmalarından kısa bir süre sonra Türkiye Cumhuriyeti ile Türk Cumhuriyetleri arasında özellikle eğitim ve kültür konusunda kararlar seviyesinde de olsa önemli adımlar atılmaya başlanmıştır. Türkiye, Kırgızistan, Azerbaycan, Türkmenistan, Kazakistan, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve Özbekistan cumhuriyetlerinin eğitim bakanları arasında Mayıs 1992’de Ankara ve Eylül 1992’de Bişkek’te yapılan toplantılar sonucu şu kararlar alınmıştır:

  1. Türk dilleri konusunda ortak araştırmalar yapılması, terminoloji birliğinin sağlanması.
  2. Türk Dünyası dil, tarih, coğrafya bilimler akademisinin kurulması.
  3. Ortak bir imlâ ve telaffuz kılavuzunun hazırlanması.
  4. Ortak tarih ve edebiyat program ve kitaplarının hazırlanması.
  5. Latin alfabesine geçiş için bilimsel çalışmalar yapılması.
  6. Türk Destanlarının eğitim programlarına alınması.
  7. Ortak bilgi, arşiv ve dokümantasyon ağı kurulması.
  8. Türk Dünyası Rektörler Konseyi kurulması.
  9. Okullarda Türk Lehçelerinin okutulması.
  10. Televizyon programları arasında mübadele yapılması.
  11. Üniversitelerde Çağdaş Türk Lehçeleri ve Türkiye Türkçesi bölümlerinin açılması.
  12. Dinî, millî ve manevî değerlerin artırılması.
  13. Kadro Yetiştirmede işbirliğine gidilmesi.
  14. Kazakistan’da Ahmet Yesevî Kazak-Türk Üniversitesi kurulması.

Bu kararlardan bazıları hayata geçirilmiş, hatta daha sonra alınan bazı kararlar, yapılan protokollerle eğitim ve kültür alanında önemli adımlar atılmıştır. Bunlardan biri de bildiğiniz üzere şu anda Kongre’yi gerçekleştirdiğimiz 1995 yılında Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi’nin kuruluşudur. Eğitim ve kültür ile ilgili bu kararların önemli bir kısmının hayata geçmesi, Türk Cumhuriyetlerinin alfabe konusunda, önemli şu iki adımı atmalarıyla gerçekleşebilir. Birincisi Kiril alfabesinin bırakılması, ikincisi ortak bir alfabenin/Latin alfabesinin kabul edilmesidir. Bu sağlandığı takdirde Türk dünyası yeniden kendi tarihine, kültürüne dönmesi kolaylaşacak, Türk dünyasında başta eğitim olmak üzere her alanda işbirliğinin/birliğin yolu sonuna kadar açılacak ve hızlanacaktır.

Türk dünyasında eğitimin yanı sıra kültür alanına da gereken önemin verilmesi gerekir. Kültürün Türk dünyası birliğinin/entegrasyonunun en önemli şartı olduğu söylenebilir. Farklı coğrafyalarda yaşayan Türk topluluklarının çeşitli etnik ve dini kültürle temas ettiği göz önüne alındığında kültürde de farklılaşmalar ortaya çıkmış, kültürel çeşitlilik oluşmuştur. Bunun için kültürel etkinliklere önem verilmesi lazımdır. Çünkü kültür ve kimlik inşasında ortak sevinç ve hüzünlerin temele oturtulması, bu süreci daha da sağlamlaştıracaktır. Türk dünyasının ortak bayramlarından olan Nevruz’un yeniden canlandırılarak ortak bir değere dönüştürülmesi bunun güzel bir örneğidir. Yine Türk Cumhuriyetlerinde düzenlenen ortak anma ve kutlama etkinlikleri, Türk toplumlarının gönlüne hitap ederken aradaki kaynaşmayı da güçlendirmektedir. Kültür konusunda yapılanların en önemlilerinden biri de Türk dünyası kültür başkenti uygulamasıdır. Bu uygulamayla, her yıl farklı bir Türk dünyası ülkesinin güzide bir şehri ön plana çıkarılarak o ülkenin diğer Türk toplumları nezdinde tanınırlığı sağlanmaya çalışılmaktadır. Bunların yanı sıra ortaklaşa düzenlenen spor oyunları, sanat gösterileri, edebi etkinlikler ve benzeri faaliyetler, Türk dünyasında ortak değerlerin oluşumunda çok yararlıdır.

Kıymetli katılımcılar,

Dünyadaki son gelişmeler, Türk dünyasının kültür ve eğitim alanından başlayarak her alanda işbirliği yapmasının ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. Küreselleşme sürecinde popüler kültürün bütün dünyada egemen olmaya başlaması, Türk coğrafyasının sahip olduğu yer altı ve yer üstü kaynakları ve benzeri zenginlikleri pek çok oluşumların iştahını kabartmaktadır. Türk dünyasının eğitim ve kültür alanı başta olmak üzere tarihi mirasına dayalı temellendireceği işbirlikleri son derece önemlidir. Bu bağlamda 1992’den beri özellikle üst düzey toplantılarla gerçekleştirilen kurumsallaşa yolundaki ortak çabalar, bugün önemli bir noktaya gelmiştir. Önce Konsey, sonra Teşkilatın ortaya çıkarılması ve liderler düzeyinde düzenli zirve toplantılarının gerçekleştirilmesi olumlu yönde atılan adımlardır. Azerbaycan’da yaşananlar Türk devletlerinin birbirlerine destek vermelerinin ve birbirlerinin sorunlarına ve çıkarlarına sahip çıkmalarının ne kadar hayati önem taşıdığını göstermiştir.

Türk devletleri her birine fayda sağlayacak önemli işbirliklerinin gerçekleştirileceği alanlara sahiptir. Ekonomi, kültür, eğitim, ulaşım, gümrük başta olmak üzere teknik ve uzman personelin yönlendirmesiyle değişik alanlarda gerçekleştirilecek ortak projeler hem Türk devletlerine kalkınma yönünde önemli katkılar sağlayacak hem de Türk devletleri arasındaki yakınlaşmayı yönetimler ve halklar düzeyinde daha ileri boyutlara taşıyacaktır. Teşkilatın katkısıyla Türk dünyasında barış ve istikrarın sağlanması ve güçlendirilmesi ise Türk topluluklarının geleceğe güvenle bakmasını sağlayacaktır. İstikrarsızlık ve çatışmalar çağında her Türk topluluğunun zor durumlarla karşılaştığında kendisiyle ilgilenecek, sorun ve krizlerinin çözümlenmesine katkıda bulunacak bir teşkilatın ve ona üye devletlerin bulunduğunu bilmesi, elbette çok önemli bir avantaj ve nimettir.

Türk Devletler Teşkilatı üyeleri, bu gerçeğin bilincinde olarak Teşkilattan en üst düzeyde verim elde etmek için çaba gösterme imkânına ve fırsatına sahiptir. Ancak Türk Devletler Teşkilatı’nın belki daha önemli bir yönü, ortak kültürel ve tarihsel kökene sahip Türk topluluklarını birbirlerine yakınlaştırma görevinin ve sorumluluğunun bulunmasıdır. Bu sorumluluk, zor bir şey olsa da oldukça değerli olacak ortak kimlik oluşturma çabalarını da gündeme getirmektedir. Güçlü zemini bulunan bu husus, günümüz nesillerinin gelecek nesillere karşı hissetmesi gereken bir borçtur. Türk dünyasında oluşturulacak bütün birlikteliklerin temelini oluşturan eğitim ve kültür alanındaki faaliyetlerin sürdürülebilir bir şekilde yürütülmesinde teşkilatın çok önemli bir konuma sahip olacağı şüphesizdir.

Türk uygarlığının bütün yönleriyle ortaya çıkarılması için, önemli bilimsel çalışmalara ihtiyaç vardır. Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi olarak kültür ve uygarlığımızın ortaya çıkarılıp tanınması için gerekli akademik hassasiyeti gösteriyor ve destekliyoruz. Onun içindir ki, Üniversitemiz Türk Uygarlığı Araştırma ve Uygulama Merkezi’nin (TUAUM) birimlerimiz arasında önemli bir yeri ve vazifesi olduğunu biliyoruz. Merkezimiz, insanlık tarihinde yerini alan Türk uygarlığı ile ilgili önemli çalışmalar yapmaktadır ve bunları giderek de artırmaktadır. Gerçekleştirilen “Türk Dünyasında Eğitim ve Kültür” konulu IV. Uluslararası Türk Uygarlığı Kongresi de bunun bir göstergesidir. Bu vesileyle bir hususu özellikle belirtmek istiyorum: Türk uygarlığının tarihsel gelişimi ile ilgili çalışmalar yanında bu mirası geliştirebilecek çalışmalara daha çok önem vermeliyiz. Türk kültür ve uygarlığı ile ilgili çalışmalarda, “kültürde maziyi tüketmek” yerine “kültürü geliştirip üretebilme” bilgi ve becerisine de sahip olabilmeliyiz. Bu kongre bu açıdan da önemli ve kıymetlidir.

Tarihin yeni dönemecine giren biz Türkler ortak kültürel, sosyal ve ekonomik paydalarımızı işleyip geliştirirken, gönülden gönüle kurduğumuz sağlam yollar ve gönül köprülerini inşa ederek, dünü unutmadan, bugünü ihmal etmeden, ortak parlak geleceğimizin yolundaki engellere dikkat ederek nesillerimizin ruhunda yatan dilde, fikirde, işte birliğimizi kurarak hedeflerimize ulaşabiliriz. Aksi takdirde Türk dünyasının kazanımları ve mevcut ilişki düzeyi kopmaz ama incelir riskinin bulunduğu hatırdan çıkarılmamalıyız.

Sözlerime son verirken panele, özgün çalışmalarıyla katkıda bulunan hocalarımıza tekrar teşekkür ediyorum. Panelin çıktıları bir araya getirilerek Üniversitemiz yayınları arasında en kısa zamanda yayımlanacaktır.

Sevgi ve saygılarımla…

 

                                                                                   Prof. Dr. Alpaslan CEYLAN  

                                                                                               Rektör  

    Sosyal medyada paylaşın