Kıymetli katılımcılar,
Cengiz Aytmatov’un 95. Doğum yıldönümü münasebetiyle Edebiyat Fakültemiz Türkoloji bölümünce düzenlenen panele hoş geldiniz. Paneli düzenleyen hocalarımıza ve panelistlere teşekkür ediyorum.
Kıymetli katılımcılar,
Milletlerin en büyük övünçlerinden biri şüphesiz, sözleriyle zihinlerde resimler çizebilen; halkının derdini, kederini, sevincini, kıvancını dünyaya anlatabilen, herkesin hayranlıkla takip ettiği insanlar yetiştirmektir. Cengiz Aytmatov da Kırgız Halkının ve tüm Türk Dünyasının övüncü olarak varlığını ortaya koymuştur.
Aytmatov; eserleri dünyanın birçok diline çevrilen, sinema ve tiyatro oyunlarına uyarlanan, “yazılmış en güzel aşk hikâyesi” olarak adından söz ettiren hikâyelerin kaleminin sahibi, Türk dünyasının büyük söz ustası…
Bugün burada onun sanatına, düşüncelerine ve insanlık sevgisine duyduğumuz saygıyı ifade etmenin yanı sıra, onun bıraktığı mirası gelecek kuşaklara taşıma gayretindeyiz. Bugün, Türk dünyasının ortak değeri Cengiz Aytmatov’un eserlerindeki derinlikleri anlamak, onun fikir ve yazı dünyasının kıymetini dile getirmek ve geleceğe taşımak amacıyla buradayız.
Büyük usta, 12 Aralık 1928 yılında Türk dünyasının göbeğinde, Kırgızistan’ımızın Talas şehrinin Şeker köyünde dünyaya gözlerini açtığında, dünya kızıl kırgının pençesinde boğulmak üzereydi.
Babası Törekul Moskova’da memurdu. 1935 yılında Aytmatov henüz yedi yaşındayken babası onu ve ailesini Moskova’ya getirdi. Orada okula başladı ve Rusça öğrendi. Ancak Moskova’da işler iyi gitmiyordu. Henüz iki yıl geçmişti ki babası onu ve ailesini Talas’a geri göndermek durumunda kaldı.
Törekul Aytmatov Komünist Parti üyesi olmasına rağmen 1937’de Stalin tarafından kurşuna dizilen aydınlar arasında yer aldı. 1956 yılına kadar Cengiz ve ailesi, Törekul’dan haber alamayacaktı. Ancak 1956 yılında bir toplu mezarda kemikleri bulununca onun Stalin tarafından kurşuna dizilerek öldürüldüğü ve toplu mezara gömüldüğü anlaşıldı.
Cengiz Aytmatov, babasının da aralarında bulunduğu bu toplu mezara “Ata Beyit” yani atalar mezarlığı adını vererek bu yerin anıtlaşmasını sağladı. Nitekim Aytmatov, “Toprak Ana” eserinin epigrafisinde babasıyla alakalı hislerini şöyle dile getirmişti:
“Baba, ben sana anıt koyamadım; senin nerede gömüldüğünü bile bilmiyorum. Bu eserimi sana, babam Törekul Aytmatov’a armağan ediyorum.”
Kıymetli katılımcılar,
Aytmatov kalemini, halkının yaşadığı acıları, hüzünleri, mutlulukları ve sevinçleri daha etkili anlatabilmek için kullanmış bir edebiyat savaşçısıdır. Yazdığı hikâyelerin ve romanların bir anlamı vardır. Seçtiği karakterlerin bir ruhu vardır. Anlattığı olayların mutlaka varacağı bir yer vardır. Mankurtluk ve mankurtlaşmayı yazarken bir mesaj vermek istemektedir halkına ve tüm insanlığa. “Özünüzü unutmayın, dilinizi, kimliğinizi unutmayın.” diye haykırmaktadır adeta.
Kolhozlar gibi Sovyet sistemine ait üretim yerleri ile ilgili konulara yer verirken, bir yandan halkının yaşadığı yoksulluğu anlatması da bir mesajdır. Emek veren emeğinin karşılığını alamaz ona göre. Herkes saatlerce, haftalarca, aylarca ve yıllarca bir tek sistem ve sistemin çarkının işlemesi için çalışır. Karşılığı ise yalnızca hayatta kalmaktır.
Aytmatov’un anlatımında hep bir mücadele vardır. Bu mücadele yalnızca ona ait değildir, bu halkının mücadelesidir. Savaşlar, baskı ve zulüm, kimliksizleştirme ve dinsizleştirme politikaları gibi bir dizi zorbalığın altında halkının ezilmemesi için verilen bir mücadeledir.
Bu sebeple onun eserlerinde cephe arkasında yaşanan dram vardır. Çünkü o, henüz 13 yaşındayken savaşın soğuk yüzünü görmüş, acılı ailelerin sancılarına bizzat şahitlik etmiştir. Cephelerden gelen mektupları acılı ailelere kendi okumuş, ölüm haberlerini yine o vermiştir. Bu yaşadıkları onu insan olmanın, insanca yaşamanın özlemine gark etmiştir.
Sarı-Özek bozkırında anlattığı hikâyeler, trenin geliş gidişleri; Mümin Dede’nin mücadelesi, Gülsarı’nın özgürlük düşü… Hepsi insanı anlatır. Bu yüzden Aytmatov’un fikir ve yazı dünyasında temel mesele insandır ve insan gibi yaşayabilmektir.
Kıymetli katılımcılar,
Cengiz Aytmatov yalnızca Kırgız halkının değil tüm Türk dünyasının hatta tüm insanlığın sancılarını kâğıda dökmüştür. Ömrü boyunca yaşadığı zorluklar, Sovyetler ve onun işbirlikçileri tarafından “halk düşmanının çocuğu” olarak yaftalanırken bile insanlık sevgisinden, halkına bağlılığından ödün vermemiştir. Sanatıyla herkese en güzel cevabı vererek dünyaya aşkı, sevdayı miras bırakmıştır.
Cengiz Aytmatov’un eserleri, sadece kelimelerle değil, aynı zamanda insanlığın ortak değerleriyle konuşur. O, kendi kültüründen yola çıkarak evrensel bir dil oluşturmuş, insanlık ailesinin ortak hikâyesini anlatmıştır.
Dünyanın en çok okunan ve eserleri en çok dile çevrilen yazarlarından biri olarak eserlerinde işlediği konularla hem ulusal hem de evrensel düzeyde birçok insanın gönül dünyasını zenginleştirdi. Onun gidişiyle dünya, kaleminden akan kan ve teri gözyaşlarına karıştırdı. Geride yüzyıllarca okunacak, insanların gönlüne nakış nakış işlenecek bir dizi eser bıraktı.
Sen her şeyi bilirsin, duyarsın, hissedersin dediği “Toprak Ana” onu koynuna aldı, sardı sarmaladı, ısıttı ve Türk dünyasının yüreğine asırlarca sönmeyecek bir ateş bıraktı. Usta şairin dediği gibi;
“…Onun ölümüyle Tanrı Dağından bir çığ kopmuş, Manas Destanı’ndan bir altın yaprak düşmüş, bir ulu çınar yıkılmıştır.”
Kıymetli katılımcılar,
Aytmatov’un bize bıraktığı mirası anarken, aynı zamanda evrensel bir dilde yazılmış eserlerin kültürler arasında nasıl köprüler kurabileceğini de düşünüyoruz. Cengiz Aytmatov’u anmak, sadece geçmişi hatırlamak değil, aynı zamanda onun bize sunduğu değerleri geleceğe taşımak demektir.
Cengiz Aytmatov’un eserleri, bizlere yolu göstermeye, düşündürmeye ve insanlığın ortak hikâyesini yazmaya devam edecektir. Yalnızca Türk dünyası edebiyatında değil, dünya edebiyatında da müstesna yer edinen Cengiz Aytmatov’u rahmet ve özlemle anıyor, onun insanlık sevgisini bir kez daha yürekten hissettiğimi ifade etmek istiyorum.
Hepinize teşekkür ediyor, saygı ve sevgilerimi sunuyorum.
Prof. Dr. Alpaslan CEYLAN
Rektör