18 MART ÇANAKKALE ZAFERİ VE ŞEHİTLERİ ANMA GÜNÜ VESİLESİYLE


  • 2024-03-18

Bağımsızlığımızın dönüm noktası, vatan aşkının en kutsal fedakârlıklarının yaşandığı Çanakkale Zaferi’nin 109. yıl dönümünü kutluyor, bu şanlı günü bizlere kazandıran başta Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK ve silah arkadaşları olmak üzere analarının kınalı kuzularını, onbeşlileri, liselileri, tıbbiyelileri, 57. Alayı, cephede ve cephe gerisinde şehit düşmüş, gazi olmuş kadınımızı, erkeğimizi, çocuğumuzu rahmetle, şükranla, minnetle ve saygıyla anıyorum. Ruhları şâd olsun.

Milletlerin tarihinde sonuçları itibarıyla yeni bir çağın açılması, yeni bir dönemin başlaması veya bir kırılma ve çözülmenin yaşanmasına vesile olan savaşlar vardır. Olumlu ya da olumsuz, sonucu ne olursa olsun bu sa­vaşlar, milletlerin hafızasında her zaman canlı ve taze kalırlar. Türk tarihinde, Anadolu’yu Türklere açan Malazgirt Savaşı, yeni bir çağı başlatıp Osmanlı Devleti’ni bir dünya devleti haline getiren İstanbul'un fethi ve 93 Harbi olarak bilinen 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı bunlardandır. Çanakkale Savaşı da tıpkı bunlar gibi Türk milletinin hafıza­sına kazınan, hatırası hep taze kalan, üzerinden geçen yıllara rağmen hâlâ coşkuyla anılan, hakkında kitaplar yazılıp filmler çekilen büyük bir zafer, kahramanlık ve mücadele örneğidir.

Başını İngiltere’nin çektiği İtilaf Devletleri I. Dünya Savaşını kazanıp başta İstanbul olmak üzere Türk yurdunu baştan sona işgal etmek, Türk direnişini kırmak, “Hasta Adam” olarak niteledikleri Osmanlı Devleti’ni resmen ve fiilen sona erdirmek, Türkleri bin yıllık vatanları olan Anadolu’dan tamamen gönderebilmek için Çanakkale sırtlarına asker çıkararak Çanakkale Savaş(lar)ını başlattılar.

İngilizlerin hedeflerine ulaşmak için girişilen Çanakkale Savaşlarının ilk kısmı olan Deniz Savaşları 19 Şubat 1915’te başlamıştır. Asıl büyük saldırı ise 18 Mart 1915’te yapılmıştır. Ancak saldırı, hem Osmanlı Ordusunun isabetli top atışları hem de Nusret Mayın Gemisi’nin marifetiyle boğazlara döşenen mayınlar sayesinde İngiliz ve Fransızlar açısından beklenmedik bir yenilgiyle sonuçlanmıştır. İngilizler, 25 Nisan 1915’te kara harekatı başlatmıştır. Böylece Çanakkale’de aylarca süren bir siper savaşı başlamıştır. Ancak İtilaf güçleri maddi olarak üstün konumlarına karşın istediklerini alamayarak 1916’da geri çekilmek zorunda kalmışlardır.

Cephede savaşanlar yalnızca İngiliz ya da Fransız askeri değil aynı zamanda Mehmet Âkif Ersoy’un, “Kimi Hindu, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ” diye özetlediği sömürge ülkelerinden getirdikleri askerlerdi. Bunun yanı sıra gelişmiş silahları, güçlü donanmaları da İtilaf Devletlerinin iştahını kabartıyordu. Ancak onlar; işgal arzusunun vatan sevgisi, imkânın “iman” karşısında tutunamayacağını hesaba katmıyor, Çanakkale’nin güçlü bir engel teşkil edebileceğini tahayyül etmiyordu.

Çanakkale Türk Milleti için bir varlık yokluk mücadelesi, bir vatan savunmasıydı. Çanakkale, yalnızca Türk milleti için değil bütün İslam âlemi için bir ölüm kalım sahnesiydi. Mehmetçik, Mehmet Âkif’in:

Sen ki, son ehl-i salîbin kırarak savletini,

Şarkın en sevgili sultânı Salâhaddîn’i,

Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayran...

Sen ki, İslâm’ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,

O demir çemberi göğsünde kırıp parçaladın;

Sen ki, rûhunla berâber gezer ecrâmı adın;

Sen ki, a’sâra gömülsen taşacaksın... Heyhât,

Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât...

Ey şehîd oğlu şehîd, isteme benden makber,

Sana âgûşunu açmış duruyor Peygamber.

mısralarında dile getirdiği gibi bu kanlı sahnede tüm şecaati ve cesaretiyle yedi düvele meydan okumuş, kanının son damlasına kadar mücadeleden vazgeçmemiş; düşmanın, vatanın harim-i ismetine uzanan mütecaviz elini çelik pençesiyle kırıp atmıştır.

18 Mart günü vatan, Türkler için Çanakkale’deki siperlerdi. Bu siperler, tarihin en kanlı mücadelelerine tanıklık edecek ve bu mücadele Türk’ün zaferiyle sonuçlanacaktı. Bu zafer neticesinde, muzaffer Türk milletinin yenilemeyeceğini yedi düvel bir kez daha iliklerine kadar hissedecekti. Çanakkale geçilmeyecek, Türk yurdu düşmana teslim edilmeyecekti. Bu kararlı duruşun ardında “Ben size taarruzu değil ölmeyi emrediyorum” sözleriyle muzaffer bir komutanın liderliğinde Türk milleti binlerce yıllık mazisini hatırlayacak ve geri adım atmadan milli mücadeleye gidecek olan yolu açacaktı.

Türk askeri kimi zaman yiyecek bir lokma aş bulamasa da imanından taviz vermeyerek var gücüyle vatan savunmasına devam etti. Seyit Onbaşının kaldırıp son bir gayretle namluya sürdüğü, amiral gemisini egenin serin sularına gömen o mübarek top mermisi, Nusret mayın gemisinin düşman kuvvetleri arasından sıyrılıp gecenin alacakaranlığında döşediği mayınlar, ölüme düğüne gider gibi koşan Türk erleri… hepsi o imanın tecellisiydi.

Türk milletinin zaferi, Churchill'in; “Çanakkale harekatıyla, cihan tarihi değiştirilecek, Türk imparatorluğu ikiye bölünecek, başkenti felce uğratılacak, düşmanlarına karşı Balkan devletleri birleştirilecek, Sırbistan kurtarılacak, Ruslara savaşta yardım edilecek ve savaşın müddeti kısaltılarak sonsuz insan hayatı kurtarılacaktı.” şeklinde kurduğu hayalini de yerle bir etmişti.

Yedi düvel, bütün ağırlıklarıyla birlikte geldiği Çanakkale’den Osmanlı Tokadının kulaklarda asırlarca çınlaması geçmeyecek olan o çetin yüzüyle bir kez daha tanışarak geri dönmek zorunda kalmıştı.

Kırgız Türkünden Kazak Türküne, Anadolu Türk’ünden Azerbaycan Türküne kadar Türk’ün tarihinde Çanakkale gibi nice zaferler vardır. Ne mutlu bize, böyle bir tarih yazan ecdadın evlatlarıyız, torunlarıyız. Tarihimize, vatanımıza, bayrağımıza sahip çıkmak, onu korumak ve bizden sonraki nesillere bırakmak, en büyük vazifemizdir ve vazifemiz olmalıdır. Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi olarak gençlerimizi bu bilinç ve şuurla yetişmek gayretindeyiz. Omzumuzdaki emanetin şuurundayız. Biliyoruz ki, Türk gencinin atalarına layık olmasının yolu, başta binlerce yıllık kültürel mirasına, vatanına, milletine, bağımsızlığının ve özgürlüğünün sembolü olan bayrağına sahip çıkmasıyladır. Manas Üniversitesi olarak Türk gencinin kendi emanetlerine, mirasına sahip çıkmasının yanı sıra günümüz dünyasında demokrasinin, hukukun, medeniyetin kazanımlarını kendi insanına götürmesi için de elimizden geleni esirgemeyeceğiz. 

Sözlerime son verirken bir kez daha 18 Mart 1915’te vatanın kurtuluş ümidini yeniden canlandıran Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarına, Türk yurdunu sahipsiz bırakmayan 70’lik dedelerimizden henüz bıyığı terlememiş 15’lilerimize ve tüm şehit ve gazilerimize rahmet, minnet ve şükranlarımı sunuyorum. 18 Mart Çanakkale Zaferi ve Şehitleri Anma Günü kutlu olsun!

 

Prof. Dr. Alpaslan CEYLAN

Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi Rektörü

    Sosyal medyada paylaşın