Türkçe Türklerin Orta Asya’da yaşadığı dönemlerde en saf şekliyle kullanılıyordu. Göktürk Kağanı Bilge Kağan, Orhun Yazıt’larında (732), “Türk ulusu, dilini yitirirse yabancı uluslara tutsak olur.” demiştir. Bu gerçek, günümüzde de geçerliliğini korumaktadır. Maalesef, Türk dili tarihimizde bazı bozulma ve yozlaşmalar görülmüş, bu yozlaşmayı ve bozulmayı ilk fark eden ve çareler arayan kişi de ünlü Türk bilgini Kaşgarlı Mahmut olmuştur. Türk dilinin sözlüğünü yazarak bu eserine Divan-ı Lügat-it Türk adını veren Kaşgarlı Mahmut, bu eseri hazırlarken Araplara Türk dilini öğretmeyi amaçlamış ve Türkçenin diğer dillerden aşağı kalır yanının olmadığını ortaya koymuştur. Türkçenin Arap ve Fars dillerinden üstün olduğunu ortaya koymak için Ali Şir Nevaî, de Muhakemet’ül Lûgateyn adlı eserini yazmıştır.
Türk dili kadim zamanlarda Türkistan’da doğmuş ve yapısal özelliklerini Anadolu’da geliştirerek dünya dilleri arasına girmiştir. Türklerin İslam’a girmeleri ile beraber dilde de bir takım değişmeler ortaya çıkmıştır. Ortaçağ’da özellikle saraylarda Farsça Türkçe üzerindeki baskısını hissettirmeye başlamıştır. Türkçeyi bu dönemde diğer dillerin baskısından kurtarmak ve Türkçeye gereken değeri vermek için mücadele eden ilk devlet adamı, Karamanoğlu Mehmet Bey olmuştur. 1277 yılında yayınladığı fermanda “Bugünden sonra divanda, dergâhta, barigahta, mecliste, meydanda, Türkçeden başka dil kullanılmayacaktır.”, diyerek hazırladığı kanunla topraklarındaki her yerde Türkçe konuşulmasını zorunlu hâle getirmiş, yani topraklarında Türkçeyi resmî dil olarak kabul etmiştir. Yaklaşık aynı tarihlere rastlayan dönemlerde Anadolu’da manzum ve mensur eserler yazılmaya başlandı. Bunun ilk ve en güzel örneklerinden biri Yunus Emre’dir. Anadolu’da Türk yazı dilinin kurucusu sayılan Yunus Emre’nin yedi asır önce yazdığı şiirleri yalın haliyle günümüzde okunabilmektedir.
Osmanlı Devleti çökerken dilde bir sadeleşme hareketi başlamıştır. Dilimizdeki bu sadeleşmede öncülüğü büyük fikir adamımız Ziya Gökalp yapmış ve “Başka dile uymaz annemin sesi, Her sözün ararsan vardır Türkçesi,” diyerek Türk dilinin zenginliğini ortaya koymuştur.
Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk ‘’Türk demek, dil demektir. Ülkesini, yüksek bağımsızlığını korumasını bilen Türk ulusu, dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır.’’ diyerek her fırsatta Türkçenin önemine değinmiştir. Atatürk’ün talimatıyla 12 Temmuz 1932’de kurulan ‘’Türk Dili Tetkik Cemiyeti’’26 Eylül-06 Ekim 1932 tarihleri arasında Birinci Türk Dil Kurultayı’nı gerçekleştirmiştir. O tarihten beri 26 Eylül günü Türkiye’de ‘’Dil Bayramı’’ olarak kutlanmaktadır. Cemiyet, 1934’te yapılan kurultayda ‘’Türk Dili Araştırma Kurumu’’ adını almış, 1936’daki kurultayda ise ‘’Türk Dil Kurumu’’ olarak değiştirilmiştir.
Türk Dil Kurumu 89 yıl önce çok sayıda bilim adamı, gazeteci, yazar, devlet adamı ve sanatçı gibi önemli meslek gruplarını bir araya getirdiği Türk Dili Kurultayı’nda Türkçe’nin önemini vurgulamak için 26 Eylül gününü ‘dil bayramı ilan etmiştir.
Dil Bayramı münasebetiyle Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan ‘’Dünyanın en kadim ve yaygın dillerinden biri olan Türkçe, bugün geniş bir coğrafyada farklı lehçe ve ağızlarla kıymetini, zenginliğini ve ayrıcalığını ortaya koymaktadır. Türk milleti olarak binlerce yıllık yazılı kültür geçmişimizi, kesintisiz devlet geleneğimizi ve âlemşümul medeniyet birikimimizi aynı zamanda dilimiz Türkçeye borçluyuz.’’ diyerek Türkçemize verdiği önemi dile getirmiştir.
Türkçemizin gelişmesine ve zenginleşmesine katkı sunması temennisiyle Türk Dil Bayramınızı kutluyor, Türkçemize emek verenlerden başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere herkesi saygı ve minnetle anıyorum.
Prof. Dr. Alpaslan CEYLAN
Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi Rektörü